
- İstatistikler: 0
- Yayınlandı: 19 Mart 2018
Bebekler neden ağlar?
Bebekler ya da çocuklar aynı biz yetişkilerde olduğu gibi fiziksel veya duygusal acı nedeniyle oluşan streslerini dışa vurmak amacıyla ağlarlar. Çok doğal olan bu süreçte bırakın onları, ağlasınlar…

Bazen bedenim ‘hıçkıra hıçkıra ağlamak’ istiyor. Aynı bebekler gibi. Böğüre böğüre, kendini oradan oraya ata ata, bunu istediği yerde ve sıklıkta yapan bebekler gibi.
Bu zamanların hepsinde ağlayamıyorum. Biz büyükler için ağlamak zor. Ağlamak derken, iki damla nazik gözyaşı akıtmaktan bahsetmiyorum. Bebekler, çocuklar gibi, ‘gerçekten’ ağlamayı kastediyorum.
Gündelik sıkıntılarda kendimizi tuttuğumuz gerçeğinin ötesinde sevdiklerimizin cenazesinde bile ağlamamızı kocaman güneş gözlüklerimizle kamufle ediyoruz. Ayrıca ağlamakla ilgili cinsiyetçi deyimlerimiz var. ‘Erkekler ağlamaz’ aralarında en masumu olabilir. Ağlamamız yasak. Erkeklere biraz daha yasak.
Ama bebekler ağlıyor. Kimi bebek daha çok ağlıyor kimisi daha az ama hepsi ağlıyor.
Ağlamak eylemi ile ateşkes yap(a)mamış ana ve babalar olarak bizler, bu çok değerli eylemi durdurmak için türlü çareye tutunuyoruz.
Çocuklara ‘ağlama’, ‘ağlayacak bir şey yok’ şeklinde cümleler kurmak, ağlamamayı özendirmek, meme veya emzik vermek, ‘aaa bak kuş uçuyor’ gibi cümleler ile dikkat dağıtmak, cezalandırmak, kızmak ya da bağırmak ve hatta utandırmak bulduğumuz çareler arasında yer alıyor. Bunların daha da ötesinde odasına gönderip ‘ağlaman bitince gel’ diyerek, tehdit ederek, zaman zaman fiziksel şiddet içeren istismarlara başvurarak ve hatta sevgimizi bir süre göstermeyerek çözüm üretmeye çalışıyoruz.
Eşinize ya da annenize çok kızdığınız, üzüldüğünüz ya da sinirlendiğinizi ifade ettiğinizde, ‘Canım sen de çok abartıyorsun!’ gibi bir reaksiyon aldığınızda ne hissediyorsunuz? Bir çocuğun annesi ya da babası tarafından duygularının yok sayıldığını hissetmesi, bu reaksiyondaki şefkatsizliği alıp, binle çarptığınızda hissettiğiniz duygular ile bir olsa gerek.
Gözyaşlarını özgür bırakın…
Halbuki ağlamak, bebeklerin ya da çocukların stres atma yöntemlerinden biri. Bilge bedenlerinin bildiği bir şifa yöntemi. Bedenlerinin bu yöntemini, kendi hikayelerimizi bize hatırlattığı, acıttığı, kızdırdığı ya da utandırdığı için yok sayıyoruz.
Bilinçli Bebek kitabının yazarı, Farkındalıkla Ebeveynlik ekolünün yaratıcısı Aletha Solter’in, ‘Kırık Kurabiye Sendromu’ olarak adlandırdığı bir kavram var.
Bu sendroma bir örnek verelim.
Çocuğunuz bütün gün okulda öğretmeninin dediklerinden arkadaşlarının yaptıklarına kadar birçok olaya üzülüyor, sıkılıyor ve bunlardan dolayı kendini stresli hissediyor. Siz de çocuğunuza ‘Okul nasıldı?’ diye soruyorsunuz ve ondan gelen cevap sadece ‘iyi’ oluyor. Çocuğunuz iletişimi orada bırakıyor ve olanlar hakkında daha fazla konuşmuyor. Bir süre sonra çocuğunuz yemeğin ardından sizden kurabiye istiyor ve kavanozda kalan son kurabiyenin kırık olduğunu gördüğünde ise bir anda ağlama krizine giriyor. Ağlıyor, tepiniyor ve öfke nöbeti yaşıyor.
Ebeveynler olarak bu ve benzeri durumlarda, ağlamanın ya da öfke nöbetinin kesinlikle kötü bir davranış biçimi olmadığını, aksine bebeğin ya da çocuğun stresle baş etmek için kullandığı yöntemlerden biri olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Ağlamanın hakkıyla gerçekleşmesine izin vermemiz gerekiyor.
Biz de aynı bebekler gibi, gün içinde çok sayıda stres faktörüyle karşılaşıyoruz. Kendi ritmimizden daha hızlı hareket etmemiz gerekiyor. Trafikte canımız sıkılıyor, kocamızla, çocuğumuzla, iş arkadaşımızla veya tanımadığımız insanlarla gerilebiliyoruz. Birçok gün patlamaya hazır bir bomba gibiyiz. Bu gerginliği azaltmak için sigara, içki içiyoruz. Yemek yerken, spor yaparken, televizyon izlerken ya da alışveriş yaparken aşırıya kaçıyoruz. Çevremizdeki insanlara çatıyoruz ama asla ağlamıyoruz. Ağlayamıyoruz.
Büyükler olarak, ağlamayı hatırlamamız, kucaklamamız ve onunla ateşkes ilan etmemiz gerekiyor. Yeter ki kendimizi bırakabilelim. Katıldığım onca aile dizimi seansından biliyorum, kendini bırakabilen herkes böğüre böğüre ağlayabiliyor.
Ağlamak utanılacak ve ayıp bir şey değil. Gülmek ne kadar doğalsa, ağlamak da o kadar doğal.
Çocuklarımızla alakalı istisnasız her konuda olduğu gibi ağlama konusunda da önce kendi içimize dönmemiz gerekiyor. Ağlamayla ateşkes yapalım artık. Bebeklerimize rahat bir nefes aldıralım. Biz de istediğimiz gibi ağlayalım, bebeklerimiz de istedikleri gibi ağlasınlar.
Bedenimizde fazlalık olarak tuttuğumuz gözyaşlarımızı özgür bırakalım…
*Bu yazıda bahsi geçen ağlama, bir ihtiyaca (kucağa alınma, acıkma, vs.) bağlı ağlama değil, fiziksel veya duygusal acı nedeniyle oluşan stresin dışa vurumu olan ağlamadır. İki ağlama arasındaki önemli fark için Aletha Solter’in Bilinçli Bebek kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Çocuklar için Farkındalık & Dikkat Sanatı Eğitmeni Sepin İnceer‘in Yoga Journal Türkiye için kaleme aldığı yazısından alıntıdır.