Yükleniyor
Çocuklarda öfke nöbetleri ile başa çıkma

Çocuklarda öfke nöbetleri ile başa çıkma

Çocuklarda sıklıkla 18 ay civarı başlayan ve bir süre devam eden, her şeye itirazın geldiği, inatlaşmaların, umarsız hayır demelerin ve öfke nöbetleri ile nasıl başa çıkılır? Bu yazımda, öfke nöbetleri anında ne yapılacağından çok genel ebeveynlik tutumları üzerinde duracağım.

Hayır diyememe üzerine yazılan, söylenen o kadar çok şey var ki. Bu durumun ne kadar yaygın olduğunu kendinizden de tahmin edebilirsiniz. Peki hayır demek bu kadar zorken bu bir türlü gelmeyen hayırların kaynağının çoğunlukla 2 yaş civarından kaynaklandığı düşünülüyor desem ne dersiniz? Amacım olayları tekil olarak ele almaktan ziyade bakış açınıza katkıda bulunmak.

Öncelikle bu inatlaşma evresinin bir gelişim habercisi olduğu söylenebilir. Genel kanının aksine, çocuklar dikkat çekmek için ağlamazlar, inat olsun diye itiraz etmezler veya aileyi cezalandırmak için yaramazlık yapmazlar. Çocuk sadece var oluşunu bildiği en basit ve ilkel yöntemle ortaya koymaya çalışır. Buradaki en önemli nokta bu itirazları protesto gibi düşünmememiz gerektiğidir. Varoluşsal bir savaş var orada ve bize yansıyan kısmı “hayır“, “ı-ıh” veya “istemiyorum“. şeklinde oluyor.

ÇOCUKLARINIZI YÖNLENDİRİCİ OLMALISINIZ

Amacımız, hiç bir zaman bu yansımayı değiştirmek olmamalı. Aslında bu durumu oluşturmaktan kaçınmak daha mantıklı. Örneğin, çocuğunun uykusu geldiğini gözlemleyen bir anne, bu durumdan da eminse “uykun mu geldi?” diye sormadan “sanırım uykun geldi, hadi hemen dişlerimizi fırçalayıp kitap okuyalım” gibi uykuya giden perdeyi hafifçe aralayabilir. “Uykun mu geldi?” sorusunun cevabı muhtemelen olumsuz olacağı için iş burada inatlaşmaya gidebilir. Bu nedenle olayı farklı şekilde ele almak daha akıllıca olacaktır.

Başka bir örnek de evden dışarı çıkılacaktır ve çocuk bir türlü ayakkabısını giymeye yanaşmamaktadır. Buradaki anahtar kelimede “haydi şimdi ayakkabılarımızı giyiyoruz” gibi soru içermeyen ve direk eyleme yönelik kısa bir cümleyle çocuğu çağırmaktır. Benzer bir şekilde diyelim ki bir oyuncakçıda bir oyuncak bebeği ısrarla almak isteyen bir çocuk ve annesini düşünebilirsiniz. Annesi bebeği almamakta kararlı ama bunu çocuğu ağlatmadan yapmak istiyor. Bunun için mantıklı açıklamalar, sonra alma sözü vermeler çok yeterli gelmeyebilir. O oyuncak ile ilgili biraz sohbet etmek, çocuğun ilgisini çeken şeyi öğrenmeye çalışmak, eğer o oyuncağı alırsa ne gibi oyunlar oynamayı planladığını sormak çocuğun duygularını ve düşüncelerini anlatmasının yolunu açan sorular sormak krizi hafifletecektir. Tabi bu durumda mutlaka etkili dinleme teknikleri kullanılmalıdır. Çocuğun o oyuncağı almayı gerçekten istediğini fark ettiğini ancak şu an alamayacaklarını söyleyen bir anne düşünün. Çocuk oyuncak alınmasa da kendini anlaşılmış hissedecektir ki bu herhangi bir oyuncaktan çok daha değerlidir. Burada oyuncağı almama nedeni her aileye özel bir meseledir ancak en önemli nokta neden her oyuncakçıya gidişte oyuncak alınmadığını çocukla önceden konuşup tartışmış olmak gerekliliğidir. Çünkü o an çocuğun mantıklı düşünmesini beklememize rağmen daha önce konuşulmuş bir konuya atıfta bulunmak duygusal tepkinin şiddetini azaltabilir.

ONLARI DİNLEYİN VE ANLAMAYA ÇALIŞIN

Özetlemek gerekirse, çocukla karşılaşılan her türlü sorunda en etkili yöntem dinlemek ve sonrasında da konuşmaktır. Çocuk evde kalmamış bir yiyeceği yemek için öfke nöbetleri geçirirken ve ağlarken “biliyorum, canın çok muz yemek istiyor, ama evde muz yok, biraz sonra dışarı çıktığımızda alabilirim. Şimdi ise kayısı verebilirim. Ne dersin?” gibi bir cümle içinde çok şey barındırır. Anlayış (biliyorum, canın çok muz yemek istiyor), elimizde var olan gerçekler (ama evde muz yok) ve başka bir seçeneğin varlığını düşünmek (şimdi ise kayısı verebilirim). Her zaman asıl amaç çocuğu anlamak olmalıdır.

Cevap yaz